25 Şubat 2016 Perşembe

BEDENİMİZDEKİ AĞRILARIN DUYGUSAL SEBEPLERİ..!

bedninizdeki ağrıları sebepleri
‘Psycology Today’ dergisinde yayınlanan bilimsel bir çalışmaya göre, vücudumuzdaki ağrıların fiziksel sebeplerinin yanı sıra duygusal sebepleri de olabilir. Buraya kadar normal, çünkü hepimiz stresin bir takım ağrı ve acıları tetiklediğini biliyoruz. Ancak bu çalışmada hangi duyguların hangi bölgeleri etkilediğini de ortaya koymuş. Özellikle fiziksel sebebi saptanamayan kronik ağrıların sebebinin çözülemeyen travmalar olabileceği iddia edilmiş.
1. Baş Ağrısı – Stres ve Rahatlayamamak
Hepimizin tahmin edebileceği gibi baş ağrısının en önemli sebeplerinden biri gün içerisinde yaşanan stres, bu stresten kaynaklı kasılmalar ve rahatlayamama, düzensiz nefes almak ve beyne giden oksijenin azalması.
2. Boyun Ağrısı – Affedememek ve Kin
Bu çalışmaya göre kronik boyun ağrısının arkasında insanları affedememek ve kin beslemek yatıyor olabilir. Koy verin gitsin, tatlı canınızdan değerli mi?
Herkesi affettim ama ağrım geçmiyor diyorsanız biraz egzersiz işe yarar belki.
3. Omuz Ağrısı – Duygusal Yükler ve Suçluluk
Omuz ağrısı duygusal bir yükü taşımayı ifade edebiliyormuş. Bu yük bir başkasının size yüklediği yük de olabilir, bir suçluluk duygusu da.
4. Sırt Ağrısı – Duygusal Destek ve Sevgi Eksikliği
Sırt ağrısı çevrenizden beklediğiniz destek ve sevgi eksikliğinden kaynaklanıyor olabilirmiş. Savaşmayalım, sevelim, sevişelim ama biz yine de oturma ve duruş bozukluklarımızı da gözden geçirelim. (buyrun)
5. Bel Ağrısı – Maddi Kaygılar
Bel ağrısının sebebi maddi kaygılar ve gelecekle ilgili dünyevi endişeler (ev, iş, para, geçim derdi) olabiliyormuş. Belini doğrultamamak terimi tesadüf olabilir mi?
6. El Ağrısı – İletişim Eksikliği ve Kendini İfade Edememek
Psikologlar ellerimizin diğer insanlarla olan iletişim araçlarımız olduğunu ifade ediyor, bu sebeple vücut dilimizde en çok ellerimizi kullanıyoruz. Ellerimizde duyduğumuz ağrının kaynağı da iletişim eksikliği, anlatmak isteyip anlatamadıklarımız, kendimizi ifade edemeyişimiz olabilir.
Mouse kullanım alışkanlıklarımızı da gözden geçirmekte fayda var. (Karpal Tünel Sendromu)
7. Kalça Ağrısı ve Dirsek Ağrısı – Değişime Direnmek
Kalçaların ve dirseklerin değişime en çok direnen bölgeler olduğu söyleniyor. Hayatımızda büyük değişiklikler yaşadığımızda, koşa koşa seve seve değiştiğimizi düşündüğümüz zamanlarda bile kalçalarımız ve dirseklerimiz bu değişime direniyor ve düzeni korumak istiyor olabilir, böyle durumlarda ise sinyal veriyorlarmış.
8. Diz Ağrısı – Yüksek Ego
Diz Ağrılarının sebebinin yüksek ego, kibir ve kendini beğenmişlik olduğu düşünülmüş. Biraz tevazu lütfen.
Ayrıca yokuş aşağı koşmamaya da özen gösterelim, 65 yaşında emekli olup da gezmek istediğimizde o dizlere çok ihtiyacımız olacak. (Dikkat: Menisküs)
9. Bacak Ağrısı – Kıskançlık ve Kendine Güvensizlik
Bacak ağrılarının kişinin kendine güvensizliği, yetersizlik duygusu ve kıskançlıkla tetiklendiği düşünülüyor.
10. Ayak Ağrıları – Kötümserlik ve Umutsuzluk
Vücudun bütün yükünün ayaklarımızda birikmesi gibi, kötümserliğimizin olumsuz etkileri de ayakları etkiliyor, umutsuz başın cezasını ayaklar çekiyor.

SEVDİKLERİNİZ İÇİN MUTLAKA PAYLAŞIN..!

22 Şubat 2016 Pazartesi

DİŞİ VE ERİL ENERJİ


Farkındalık, sahip olduğumuz olumsuz ve yanlış düşünce kalıplarını, bizi sınırlayan, güçsüzleştiren inançları fark etmemizle başlar. Kişi bu süreçte içine döner. İçe dönüşünüzde ise ilk olarak hangi enerjiyi kullanıyor olduğunuzu bilmelisiniz.
Dişi ve eril enerji, hem kadında hem erkekte var olan bir enerjidir. Günümüz şartlarında kadın, güçlü bir savaşçı olmak adına eril enerjisini daha fazla kullanarak, kendi doğalına ters olan durumları yaşamına çekmektedir. Bastırılmışlık, ezilmişlik, değersizlik hissi gibi duygularla kendini kurban kabul eden sevgili kadın, mükemmel yaratıcı enerjisini atıl duruma getirme konusunda uzmanlaşmıştır. Bunda toplumun, yetiştirilme tarzının ve çocukluktan itibaren çevresinde bulunan rol modellerin büyük etkisi olmuştur.
Dişi enerji: yumuşaktır, yapıcı ve sezgiseldir. Duyguların farkındalığı ve sezgisel gücü ile sonuçtan ziyade sürece odaklıdır. Dişi enerji üretkenlik yeteneği ile donatılmıştır. Yaratıcılık ruhunun mükafatıdır. Ürettikleri estetik ve akıcıdır. Dişi enerji, bedenin sol tarafındadır ve içeriye çeken bir akışı vardır. Doğurgandır ve şefkatini, merhametini doğurganlığından almıştır. Dünyaya bir evlat getirsin ya da getirmesin, o enerjiyi içinde taşır, ona aittir.
Eril enerji ise dışarıya akan bir enerjidir. Eril , dişi enerjiye göre daha serttir. Detaylar yerine, bütüne odaklıdır. Eril enerji, doğası gereği koşar ve avlar. Böylece, içe alma enerjisi olan kadına ulaşır. Koruma, kollama içgüdüsü ile donatılmıştır. Eril enerji için süreç: savaşmaktır. Sonuç odaklıdır. Savaş ve hızla sonuca ulaş güdüsü ile donatılmıştır.
Peki ya tüm bu akış birbirine karışmışsa?
Kadın, eril enerjisini çok aktive etmişse onun da enerjisi dışa doğru akar. Eril enerjinin kendini bulmasını, yani doğal çekim yasasını çiğnemiş olur. Bu noktadan itibaren, çakışma kaçınılmazdır. İşte, bu sebep ile kimi kadınların etrafında daima erkekler vardır, her zaman taliplileri mevcuttur. Bazı kadınlar ise hep yalnızdır. Etrafınıza dikkatlice bir bakın… Size hiç cazip görünmeyen bir başka kadın, erkekler arasında popüleritesi yüksektir, albenisini korur. Siz, şaşkınlığınız ile kalırsınız
Nasıl oluyor da bu kadın bu kadar popüler? Ahhh bu erkekler... Dilinize tekerleme olur. Tüm bunların güzellikle değil, kişinin çok fazla dişi enerji taşımasıyla ilgili olduğunu bilmelisiniz
Yalnız şu var ki: Dişi enerjiyi aktif hale getirmek, seksapaliteyi kullanmakla aynı şey değildir.
Dişi enerjiyi uyandırıp, aktif kılan kadın, frekans ayarlarını, fabrika ayarlarına çekmiş durumdadır. Kendisine doğal ve sistemli geleni seçerken, sevgi ile kabul edendir. Kendini, dişiliğini onurlandıran kadındır. Talep seksapalitesine değil, dişi enerjisindeki unsurlara, zarafetine, yumuşaklığına, sarıp sarmalamasına ve şefkatinedir. Yaydığı enerjideki güzelliğedir…

Eril enerjiyi bilinçli ya da bilinçsizce bastırmış bir erkek içinde benzer yorumlar yapabiliriz. Neden diğer erkek arkadaşlarımın çevresinde pek çok kadın var? Eşim bana eskisi gibi saygı duymuyor… neden? Aslında evde oturup çocuklarla ilgilenmek fena bir fikir değilmiş! Eskiden gayet popülerdim, şimdi niye böyle? Bilinçli ya da bilinçsizce bastırdığınız eril enerjinizden dolayı beyler İçselleştiremediğimiz pek çok kavram kirliliğinden mesela…
Bilinçaltımıza ektiklerimiz veya genetik reankarnasyon ile atalarımızdan aldığımız kodlar gibi…
Günümüzde, eşcinsellik gibi vs kavramların artış göstermesi dikkatinizi çekiyordur. Enerjilerimizin karışmış olması, daha doğrusu ruhumuza ait olmayan, doğamızda var olmayan bir enerjiyi aktif kılma çabası, bireysel zarardan öte toplumsal zarara yol açmakta.

Melissa Melike MANDEV

YÜREKLİ OLMAK YA DA OLMAMAK


Ne güzel şeydir inanmak ve inandığını yaşamak.
Zor olan sorgulayarak inanmak inandıklarını sorgulayabilmektir.
Kolaydır kazananın yanında olmak; zor olan kaybedeni ayağa kaldırmaktır.
Kolaydır “Hocanın gittiği yoldan” gitmek zor olan hocayı sorgulayabilmektir.
Kolaydır başkalarının düşlerini yaşamak
Zor olansa düş kurabilmektir. Ve düşlerinin peşinden gitmek…
“İmaj” yapmak kolaydır zor olan “olduğun gibi görünmek ya da göründüğün gibi olabilmektir”.
“Böyle gelip böyle gitmesi” kolaydır zor olan “tekere çomak sokmaktır”.
Bir adam düşünür milyonlar peşinden gider.
Kolaydır “milyonların içinde bir” olmak; zor olansa “milyonda bir” olabilmektir.
Birkaç kitap birkaç makale ile okul kantinlerinde kahve köşelerinde atılan birkaç nutuğun peşinden gitmek kolaydır.
Gayret ve mesai ister kütüphanelere gömülmek
Yürek ister kendi tezini yazmak…
“Bilgi sahibi olmadan fikir beyan etmek” kolaydır.
Zor olansa “fikir sahibi” olmaktır.
“Top yekün” reddetmek kolaydır
Zor olansa nüansları yakalayabilmektir.
“Homojen” olmak kolaydır; kolayda yok olup gitmek
Zor olansa “heterojen” yapının içinde var olabilmektir.
Sorgulamak yürek ister kendi hayatının koçu olmak kendin ve başkaları için düşünmek düşündüğünü söylemek ve inandığını yaşamak yürek ister.
Sadece kendin için değil herkes için adaleti aramak yürek ister.
“Kendin için istediğini herkes için istemek
Kendine yapılmasını istemediğini de başkasına yapmamak” yürek ister..
* Alıntı

19 Şubat 2016 Cuma

YİN VE YANG FELSEFESİ

CEM KEÇE

"İçimde şeytan mı var, melek mi?" sorusunun yanıtı "Hepsi BEN'im"dir. Çünkü insanın bir yanında hoşlanmadığı, kurtulmak, değiştirmek ve geride bırakmak istediği yönleri, diğer yanda sevdiği, beğendiği özellikleri yer alır. Bu nedenle insan, zıtlıkların çatışması ve birliğini fark etmeli, sahip olduğu zıt yönlerini sahiplenmeli, kendisini, sevdiklerini, hayatı ve zıt kutuplarını derinlemesine keşfetmelidir. Bu sayede, kendisini yargılamadan, suçlamadan, utanmadan, korkmadan ve endişelenmeden olduğu gibi koşulsuzca kabullenebilir; kendiyle, sevdikleriyle, çevresiyle ve hayatla bütünleşebilir. Bütünleşerek daha da büyür, büyüdükçe daha büyük bir dünyada olduğu gibi var olmasına olanak tanıyan insancıl bir bakış açısı geliştirebilir, kişisel gelişimini tamamlayabilir. Bu süreçte insan ihtiyaçlarını, isteklerini, çevresiyle nasıl temas kurduğunu, tamamlanmamış işlerini ve iç dünyasındaki kördüğümlerini fark edebilir ve çözümleyebilir, Mevlana'nın şu sözlerini rehber edinebilir: "Işık görünmeden renk görünmez. Her şey zıddı ile anlaşılır. Noksanlar kemalin aynasıdır. Benliklerinden kurtulanlara, felek de secde eder, ay da, güneş de. Okuyan aklı miktarınca anlar. Atlaslara, ipliklere bürünen kişinin aklını o atlas, o ipek elbise hiç fazlalaştırır mı?"
HER ŞEYDEN BİR, BİR'DEN HER ŞEY TÜRER...
Efes'te yaşamış Sokrates öncesi Yunan filozofu olan, zıtlıkların çatışması ve birliği ana öğretisini savunan ve dinamik bir felsefî sistem ortaya koyan Heraklitos'a göre, karşıtların savaşı varoluşun zorunlu ve tek şartıdır. Eğer karşıtlıklar arasındaki savaş olmasaydı hiçbir şey olmazdı. Kozmos karşıtlıkların savaşının meydana getirdiği bir uyumdur, harmonia'dır. Yani karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlardan en güzel uyum doğar. Her şey çatışma sonucunda meydana gelir. Varlıkların meydana gelişi ancak birbirlerine zıt olan ve bundan ötürü birbirlerini devam ettiren zıtların çatışmasına bağlıdır. Bu çatışma ve ayrılıklı birliği insan hem kendinde hem sevdiklerinde hem de hayatın içinde çeşitli simgelerde ve şekillerde fark eder; inen ve çıkan yolun aynı olduğunu, iyi ile kötünün aynı olduğunu, çemberin çevresinde başlangıç ve sonun ortak olduğunu, yazının yolunun düz ve eğri olduğunu, soğuğun ısınıp, sıcağın soğuduğunu; nemlinin kuruyup kurunun nemlendiğini görür. Bütün bu zıtlıklar, ikililiklerine rağmen aynı şey olup bir'in ayrı ayrı yanlarıdır. Bağlanışlar; bütünler ve bütün olmayanlar, bir arada duran ve ayrı duran, birlikte söylenen ve ayrı söylenen her şeyden bir, bir'den her şey türer.
ŞİMDİ VE BURADA OLMANIN GÜCÜ...
Her insan kendine özgü olarak bütünü algılamalı ve bu algılamasının onun için olan anlamını keşfetmelidir. Yani insan evrenle arasında bir harmoni (uyum) oluşturmaya çalışmalıdır. Yunan mitolojisinde aşk ve sevgi tanrısının adı olan Harmonia, Eros ve Aphrodite'in kızıdır. Ruhsal çözümleme açısından bu uyum, cinsel eğilimler ve bundan doğan isteklerin tümüdür. İnsanın kendisini, çevresindekileri ve hayatı aşkla, sevgiyle kabullenmesi ve uyum içinde yaşaması demektir. Her birey kendi çevresinin ve yaşadığı hayatın bir parçasıdır. Bireyi çevresinden ve hayattan ayrı değerlendirmek doğru değildir. Her birey ruh, beden, duygular, duyumlar, düşünceler ve algılamalardan oluşan eşsiz bir bütündür. Tüm bunlar birbirleriyle ilişkili olarak işlevsellik kazanır ve hayatı anlamlı kılar. Her birey çevreye yalnızca tepkide bulunmaz, aynı zamanda çevresini de olumlu veya olumsuz olarak etkiler. Yani birey, çevreyle etkileşiminde yaşadıklarının hem nedeni hem de sonucu olur. Her bireyin kendi duygularının, duyumlarının, düşüncelerinin ve algılamalarının farkında olma yetisi vardır. Her birey özgürdür ve kendisinin farkında olabildiği için, seçim yapma ve yaptığı seçimlerin sorumluluğunu alma kapasitesine sahiptir ve bu nedenle de kendi seçimlerinden, söylemlerinden ve eylemlerinden kendisi sorumludur. Her birey şimdi ve burada ilkesiyle kendini ancak içinde bulunduğu an’da yaşayabilir; geçmişi ve geleceği yalnızca şu an’da hatırlayabilir veya kurgulayabilir. Geçmiş şu an’da hatırlanarak, gelecek ise ŞU AN’dan sonra olacaklar tahmin edilerek yine şu an’da yaşanır ve deneyimlenir.
KARŞITLARIN BİRLİĞİ VE SAVAŞI...
"Her şey, iki kutupludur ve birbirine karşıttır. Kutuplar, karşıtını muhakkak kendi içinde barındırır. Kutuplar karşılıklı bağlılık ilişkisi içindedir. Kutuplar karşılıklı olarak bir diğerine dönüşebilir. Kutuplar karşılıklı olarak üreten-tüketen veya destekleyen-kısıtlayan ilişkisi içindedir. Kutuplar kendi içlerinde de sonsuz alt kutupları barındırır" görüşlerini esas alan "Yin" ve "Yang", dünyada bugün var olan gelmiş geçmiş tüm bilgi kaynaklarının temelinde görünebilen, evrendeki karşıt kutupları ve bu kutupların birbiriyle olabilecek her türlü ilişkisini ortaya koyan ve kökleri çok eskilere dayanan felsefi bir öğretidir. Her şeyin iki kutuplu ve birbirine zıt olduğunu savunan Yin ve Yang felsefesi de dünyada bugün var olan gelmiş geçmiş tüm bilgi kaynaklarının temelinde görülebilen, zıt kutupları ve bu kutupların birbiriyle olabilecek her türlü ilişkisini ortaya koymaya çalışır. Nerede "yin" ve "yang" kutuplaşması varsa, orada hareket doğar ve sürekli bir şekilde devam eder. Mevcut durumdan yeni bir durum doğmuş olur. Böylece; doğurma süreci tetiklenir ve sürer gider. Zıt kutuplar, küçük bir oranda dahi olsa zıddını muhakkak kendi içinde barındırır; gecenin içinde aydınlığın, gündüzün içinde karanlığın, sıcağın içinde soğuğun bir şekilde bulunması gibi, kadının içinde eril güç, erkeğin içinde de dişil güç vardır. Her sorunun yanında çözüm, sevginin yanında nefret, eylemsizliğin yanında eylem, saldırının yanında da savunma vardır... Bu nedenle insan ve hayata dair tüm oluşumlar, zıddı olmadan açıklanamazlar. Zıtların biri, diğerinden bağımsız olamaz; gündüz olmadan gece, gece olmadan gündüz açıklanamaz çünkü gece olmadığı sürece, gündüz de yoktur. Yani zıt kutuplar birbirinden bağımsız var olamazlar. Ancak zıtlıklar ve hayata dair tüm güzellikler gözle değil akılla fark edilir. Bunu Mevlana şöyle dile getirir: "Ne mutlu o göze ki; akıl, onun başında buyruktur. İşin sonunu görür, her şeyi bilir, aydındır, nurludur. Çirkinle güzeli, gözle değil, görünüşle değil, akılla ayırt edin. Göz pislikte biten yeşilliğe aldanır. Fakat akıl; 'Onu birde bizim mihengimize vur!' der..." Ve devam eder: "Ne mutlu o kişiye ki kendi, kendinin ayıbını görmektedir. Kim ki birisinin ayıbını görürse, o ayıbı kendisinde bulur. Sen de o ayıp yoksa yine emin olma olabilir ki; o ayıbı sen de yaparsın günün birinde, o ayıp sende de çıkabilir..."
HAYAT ZITLIKLARLA DOLUDUR...
Mevlana ve Yunus Emre için "aşk" insanın bütünle buluşabilmesidir, içindeki zıt kutupları birleştirmesidir. "Bir can var canında o canı ara! Beden dağındaki gizli mücevheri ara! Ey yürüyüp giden dost bütün gücünle ara! Ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara!" diyen Mevlana, insana her şeyden önce kendini tanımasını ve zıtlıklarını keşfetmesini önerir. Çünkü hayat, gece-gündüz, savaş-barış, iyi-kötü gibi zıtlıklar üzerine kuruludur. İnsan şimdi ve burada ilkesiyle şu anda geçerli olan deneyimini açıkça algıladığında, ne yaptığının veya nasıl yaptığının farkındalığını kazandığında, hayatın zıtlıklarını da fark edebilir, çevresini bilir, seçim yapmanın sorumluluğunu alabilir, kendini bilme ve kendini kabul etme ve etkileşim becerisini arttırabilir. Güzelliklerin içindeki çirkinliği, iyi insanların içindeki kötülüğü, beyazın karşısındaki siyahı, gecenin içindeki gündüzü, mutluluğun içindeki üzüntüyü keşfedebilir. Her şeyin zıddıyla hem içinde hem hayatta var olduğunu, zıt olan unsurların birbirlerini tamamladıklarını kavrayabilir. Güzelliğin kıymetini ancak çirkinliklerle, sağlığın kıymetini hastalıklarla ve ölümle anlayabilir. Eflatun da, kavramları zıtlarıyla ele alarak tanımlamaya çalışmış ve şöyle demiştir: "Acı ve haz doğal olarak fışkıran iki pınar gibidir; bunlardan gerektiği yerde, gerektiği zaman, gerektiği kadar alan her canlı varlık mutlu olur, buna karşılık bilinçsizce ve zamansız alan mutsuz yaşar..."

dusunce gucu ile tedavi


Bilge İle Köpek

Bilge İle Köpek
Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür...
Benim bundan öğrendiğim şu oldu, der:
"Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir..."
Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur.
Bu yüzden neyin varsa paylaş, senin çıkınında da başka insanların öğrenebileceği şeyler vardır...
Alıntı

18 Şubat 2016 Perşembe

YA KENDİ FENERİNİN ALEVİ OLURSUN, YA DA ALEVİ OLAN BİRİNİN FENERİNE İHTİYAÇ DUYARSIN


Ya kendi fenerinin alevi olursun
Ya kendi fenerinin alevi olursun
Ya alevi olan birinin fenerine ihtiyaç duyarsın
İnsan sadece kendi karanlığında ışıldar
Duygularını çalışarak , planlayarak yaşayamazsın onlar spontan gelişir
Kimseyi fethetmeye kalkma !
Fethedeceksen önce kendini fethet !
Hayatı acele ederek yaşama,yavaş ve sindirerek yaşa
Yanlızlıktan korkup kalabalıklara karışmak , sadece kendinden kaçmaktır
Genelde canı yanmış kimseler bunu yaparlar
Sadece şunu anlamaya çalış sen kendinden , karanlığından kaçtıkça , yanlızlığından korktukça , kendini bağımsız kılmadıkça ,
kendini katıksız başka birinin etkisi olmadan sevemedikçe , içindeki yanlızlığa yetemedikçe , içindeki karanlığı kendi başına aydınlatmadıkça ,
ışığından hiç kimse faydalanamaz , hiç kimseyi adam gibi sevemezsin
Hiç kimse de seni sevemez
Bu yüzden Hayatında birilerini öyle hemen çok özel yerlere koyma 
Özellikle şu ana kadar tecrübe ettiklerinden , yaşadıklarından sonra bir düşün ve pay biç ..
Yanlızlığınla mutlu olmayı öğrenmek zorundasın , çünkü yanlız doğar , yanlız göçer gidersin , sana verilmiş olan hal budur …
Çevrende sürekli birilerinin olmasına ihtiyaç duyma
Arkadaşların dostların tabi olsun ama bu yönünü bilen , yanlız olduğunda sana engel olmayacak ve arasıra özünün derinliklerine daldığında seni anlayışla karşılayan kişiler arkadaşın olsun , Senden çıkarı , beklentisi olmayan , kısaca çıplak seven dostların olsun..
İnan , Kendi içine , kendi özbenliğine çöreklenmeden asla üretemezsin ,
Meditasyon yapman gerekebilir , önce kafanı beynini boşaltmalısın ki tekrar doldurabilesin. 
En az herkes kadar iç hesaplaşmaların , her insan gibi yeniden doğuşların , kopuşların , resetlenmelerin olsun , hayatında hata yapmaktan korkma , o dudak payını bırak , hatasız kul olmadığını hesaba kat  ..
Sanatla , şiirle uğraş , ince bir ruhun olsun,bunlar için  beslenmen gerekir
Besleneceğin en iyi yer özün dür ,
Özünden beslen !
İçinde patlamaya hazır volkanlar var , emin ol , onları ara bul serbest bırak ..
Sağılmadığında ağrı yapan meme gibi olursun üretmediğinde .. 
Hayat basitçe bir döngüdür , Bu döngüde Enerjini üretmen ve tüketmen gerekir
Bu enerjiyi sakın başkasından çalmaya kalkma !  
Kendinden beslen
Bunun dışında insanlara güzel bir ayna ol !
Sana baktıklarında kendilerinin özünü görebilsinler
İnsan eğer bencil değilse kendi enerjisini kendi üretir , kendi kendini sağar , kendi öz sevgisinin , aşkının , ihtirasının , tutkusunun yansımasını sadece bir başka bedende deneyimler ,zaten gerçek sevgide , pratikte de olan budur ,
Ama eğer bencilsen , eğer sadece ben den ibaretsen , sadece başkasındaki enerjiden beslenirsin , karşındakini tüketir adeta sağarsın , işte bunu yaparsan karşındaki de zamanla seni tüketmeye başlar , orada bir kısır döngü oluşur , işte bu ilişkiler asla başarıya ulaşamaz.
Farklı olmaya çalışma
Farkında olmaya çalış !  
Seni farklı yapan bu farkındalık olsun , onun dışında sadece sıradan ve kendin ol.
Hayatında seni bulan , senin gibi olan diğer delilere hoşgeldin de.
Kimseyi öteleme ya da kırıcı olma.
Kimseyi genelleme ! bunu yapman az önceki farkındalığınla farklılaşmanı yokeder..
İnsanlarla dialoglarında ,  yorumlarında çelişme , ağzından çıkanı düşünerek çıkar
Kendini ve kimseyi  sakın şuana kadar tanımış olduğun herhangi başka birine benzetmeye , genellemeye , çıkarımlamaya , etkilendirmeye , kıyaslamaya kalkma..
Çünkü herzaman yanılırsın !
Her birimiz ayrı bir karışımın ürünüyüz , bilimsel olarak kimse kimseye tam olarak benzeyemez..
Buna en güzel örnek tek yumurta ikizidir
Tip olarak birbirine çok benzer fakat aynı zamanda hiç benzemezler..
Aynı yumurtadan çıkan iki birey nasıl olurda birebir aynı olamaz , çünkü dna yapısı aynı olmasına karşın parmak izleri farklıdır , deneyimleri , huyları , ilgi alanları farklı olacaktır..insanlar farklıdır …
Sadece anatomi olarak basitçe benzer bir yapıya sahiptir…
Belki Organlarımızın yerleri , kemiklerimiz , uzuvlarımız fiziksel olarak hemen hemen aynıdır
Ama parmak izlerimiz , göz retinamız  ,  düşünce yapımız , huylarımız , duygularımız , deneyimlerimiz , bilincimiz herzaman ve hep farklı olacaktır.
Hayatına İlham arıyorsan en kıymetli hal trans halidir , hani o uyku ile uyanıklık arası halin 
Orada düşündüklerin çok kıymetlidir fakat çabuk unutursun , hemen yazmalısın
İlham da ikinci kıymetli hal sürüklenmedir , bu ancak sevdiğin özel hisler beslediğin biriyle bir mürşid le olur 
Onda kendi suretini açığa çıkarırsın ,o anda  beyin susar kalbin konuşmaya başlar , bundaki güzel tarafsa asla unutmazsın ..
Sen bendeki cevherin yazdıklarımda ve konuştuklarımda saklı olduğunu sanıyorsun oysa cevher Senin kalbindedir…
Sen ulviyetin süreklilikte olduğunu sanıyorsun oysa o geçiciliktedir…
Sen medeti benden ya da bir başkasından umuyorsun , oysa medet sensin…
Sen huzurun tenha da  olduğunu sanıyorsun oysa o ateşin tam göbeğindedir….
Sen yanmaktan korkmuyorsun , yanacağını bilmekten korkuyorsun …
Sen ölmekten korkmuyorsun , öleceğini bilmekten korkuyorsun ….
Acı veren yanmak ya da ölmek değil , Acı veren bilmek ve korkmaktır  ,
İnsanlar sadece gerçek olan şeylerden korkarlar .. , Gerçek Aşk tan , Gerçek Sevgiden , Gerçek Yaşam dan , Gerçek Dost tan , Gerçeklerden sürekli kaçarız ..
Çünkü Gerçek herzaman korkutur …
Haz veren yaşananın sonsuz olması değil , haz veren yaşadığının bir an olmasıdır  , ve onu kaybetmekten korkundur ..
Mutlu eden sahip olmak değil , mutlu eden sahiplenmemektedir …
Marifet çiçeği dalından koparmak değil , onu koparmadan kabullenmekte ,  sevmekte ve incitmeden koklamaktadır ..
Sevgiyle ; 
  • Önder Dağ