30 Eylül 2015 Çarşamba

MATRIX - KIRMIZI HAP MI, MAVİ HAP MI?


Kırmızı hapı yuttun mu bir kere geri dönüşü yok...Gerçeğini özüne yolculuktan vazgeçemezsin :)

21 Eylül 2015 Pazartesi

NEDEN MUTSUZ OLDUĞUNUZU BİLMEYE HAKKINIZ VAR

https://www.youtube.com/watch?v=8HPsMiLnPOo&feature=youtu.be

HUZURSUZ BACAK SENDROMUNUN BİLİNÇALTI NEDENLERİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ




-Planlanan şeyleri hayata geçirememek.
-Zamanı ve enerjiyi boşa harcamanın suçluluk duygusu.
-Monoton yaşamdan sıkılmak ama birşey yapamamak.
-Sorumluluk taşımak istememek.
-Vücudda biriken stres yükü.
– Bazı aile bireylerine duyulan bilinçaltı tepki şeklindedir.
Önerilen Tedavi Yöntemleri
- Nefes Seansları ile Tedavi          : Nefes seanslarında kişiyi anda olmaya odakladığımız, nefesle kişiyi rahatladığımız için vücudunda biriken stres yükü biter. Bilinç altındaki öfke ve kızgınlık duyguları nefes seanslarında  azaltılır.Affetme ve teslimiyet çalışmaları ile  bilinç altındaki tepkisel davranışlar, etkisel davranışlara dönüştürülür.
– Yürümek ve germe hareketleri: Huzursuz bacak sendromu belirtilerini hafifletmek için en etkili yollardan biri yürüyüş yapmaktır. Düzenli yürüyüşler yapılabilir. Gün boyunca orta dereceli egzersizler ve açma germe hareketleri yapılabilir. Bu egzersizler özellikle aşil tendonu, uyluk ve baldır bölgesindeki ağrıların hafifletilmesi için yapılabilir.
– Sıcak ya da soğuk kompres: Isıtma pedleri ya da sıcak banyolar ve sıcak kompresler bazı kişilerde huzursuz bacaklar sendromu belirtilerini rahatlatır. Bazılarında ise buz torbası ve soğuk duş etkili olmaktadır. Kişi ağrılarına hangi uygulamanın iyi geldiğini deneyerek bulabilir.
– Masaj yaptırmak: Rahatlatıcı bir ayak masajı huzursuz bacak sendromu belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilir.
– Kas masajı: Kas gerginliklerini gidermek için de masaj yapılabilir. Bu şekilde kaslar yumuşatılır. Masaj kan akışını hızlandırır ve ağrıyı gidermeye yardımcı olur.
– Papatya çayı huzursuz bacağa iyi gelirmi: Papatya çayı yatıştırıcı ve sakinleştirici etkisi ile huzursuz bacak sendromu belirtilerini hafifletmek için kullanılabilir.
– Zihni meşgul etmek: Beyni uyarmak oldukça önemlidir. Kitap okumak ya da su doku gibi bulmacalar çözmek zihnin meşgul olmasını sağlayabilir.
– Rahat bir yatakta uyumak: Uyunan yer de uyku kalitesini etkileyebilir. Kanepede ya da rahatsız bir yerde uyunduğunda bacaklarda ağrı ve yanma hissi oluşabilir.
– Huzursuz Bacak Sendromuna İyi Gelen Besinler Tüketilmeli: Özellikle Çörekotu, ıspanak, ve diğer yeşil yapraklı sebzeler gibi demir açısından zengin yiyecekler huzursuz bacak sendromunun gece nöbetlerini önemli ölçüde gidermektedir. Magnezyum bakımından zengin gıdalar da huzursuz bacağa iyi gelmektedir.
– Huzusuz Bacak Sendromuna Neden Olan Yiyecekler ve İçecekleren Uzak Durmak: Özellikle kafeinli içecekler, alkol, nikotin, aşırı egzersiz yapmak, mide bulantısı ilaçları, antihistaminik ilaçlar, antidepresanların bazıları gibi bir takım etkenler huzursuz bacak sendromunu tetiklemektedir.
Huzursuz bacak sendromu söz konusu ise kişiye özel uygun bir check-up yaptırılması önerilir. Bacak ağrılarının nedeni tam olarak bulunmalıdır. Huzursuz bacak sendromu ciddi uyku sorunlarına neden olabilir. Çok ciddi bir hastalık olmasa da uzun vadede kişinin genel sağlığını olumsuz etkileyebilir. Huzursuz bacak sendromuna bağlı ağrılar siyatik ve diğer hastalıklara bağlı ağrılar ile karıştırılabilir. Öncelikle bir doktora başvurulması gerekir. Huzursuz bacak sendromu için ilaç tedavilerinin yanı sıra bitkisel çözümler de uygulanabilir. Bitkisel çaylar tüketilebilir. Papatyanın yanı sıra rezene ve adaçayı gibi bitkisel çaylar tercih edilebilir. Eğer bacaklarda şiddetli ağrı, yürümede güçlük ya da bacaklarda cilt üzerinde morarmalar oluşuyorsa mutlaka en kısa süre içerisinde bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
Nefes Terapisti
Gülin Sarıyiğit
www.nefesterapisi.net
Tel : 0 532 665 41 15

Nefesinizi değiştirin, Yaşamınız değişsin!



·         Bedenimizde biriken toksinlerin %70′inin nefes ile atıldığını,
·         Oksijen yetersizliğinin kanserin ve diğer anaerobik hastalıkların (oksijensiz hücrelerde barınabilen hastalıklar) gelişmesine yardımcı olduğunu,
·         Nefes alma kapasitemizin sadece %30′unu kullanıyor olduğumuzu,
·         Oksijenin kandaki ph değerini dengeleyip, hafıza ve metabolizma hızını arttırdığını, tansiyonu dengelediğini ve bağışıklık sistemini güçlendirdiğini,
·         Korku, endişe, heyecan, öfke gibi durumlarda bilinçsizce tuttuğumuz nefeslerin bedenimizde blokajlara yol açıp, tıkadığını,
·         Beynimizin tüm bedenimizdeki oksijen oranın %20′sine ihtiyacı olduğunu,
ve en önemlisi nefes alışkanlıklarının "NEFES" çalışmaları ile düzenlenebileceğini… Biliyor muydunuz?


Nefes’in Faydaları:

Dogru Nefes tekniği, insan bilincinin deneyimleyeceği her alanda dönüşümü sağlar.

Fiziksel olarak: Dogru Nefes sınırlı nefes alışkanlıklarını açıp temizler.
·         Daha iyi sağlık, detoksifikasyon kapasitesinin artışı
·         Daha çok enerji, artan nefes
·         Daha çok denge, güç ve bağışıklık

Duygusal ve zihinsel olarak: Nefes bilinçaltını temizler.
·         Stresi çözer ve rahat tepki vermenizi sağlar.
·         Hücresel hafızadaki geçmişe ait travmalar temizlenir. Öfke, korku, tedirginlik, suçluluk ve üzüntü gibi bastırılmış duygular temizlenir.
·         Değişimi kolay kabul etme, olaylara daha geniş bakış açısı ile bakma hali kazanılır.
·         Sezgisel Akla yönelme ve Daha iyi ve Yenilikçi Karar Alma
·         Karar veremediğiniz konular daha açık ve görünür hale gelir.
Ruhsal düzeyde: Nefes bizi bilincin daha yüksek seviyelerine bağlar.
·         Allah tarafından sürekli desteklendiğimizi hissederiz.
·         Allah’a Teslimiyet duygumuz artar.
·         Birlik hissinin oluşmasını getirir.
·         Ruhsal hediyeleri tam olarak anlamamızı sağlar.
·         Nefes daha çok sevgi, neşe ve “kendini iyi hissetme” sunar.

Ayrıca dogru Nefesin bağımlılık/ rehabilitasyon, sigara, görmede düzelme, kanser, astım, doğum, baş ağrıları ve migrenler, depresyon, sindirim problemleri, sürekli yorgunluk, uykusuzluk, kalp sağlığı, korkular, panik ataklar, stres, cilt sorunları gibi konularda da etkili olduğu gözlemlenmiştir.

Sağlıklı, enerji dolu ve huzurlu bir yaşamı nefesinizle keşfedin...

Nefesinizdeki limitlerle birlikte, yaşamınızdaki limitlerin de kalktığı yepyeni bir başlangıç...

Yeni bir nefes,
Yenilenmiş bir beden,
Pozitif bir zihin,
Sevgi ve huzur dolu bir kalp... için

Bol bol nefes alın….
Nefes Terapisti
Gülin Sarıyiğit
Tel : 0 532 665 41 15

NEFES TERAPİSİ FAYDASI NEDİR ?


Kişide fiziksel, zihinsel ve duygusal bütünlük sağlayarak, kişinin öz gerçekliğini ortaya çıkaran ve ruhsal gücünü artıran, güçlü bir arınma ve şifa tekniğidir.
Fiziksel Düzeyde Yapılanma- Nefes sınırlı nefes alma modellerini açar ve temizler:
Vücudun toksinlerden arınma kapasitesini arttırır
Solunum sistemini geliştirir ve zindelik kazandırır
Kişisel dengeyi arttırarak dayanıklılık ve bağışıklık kazandırır
Kaslarımız güçlenir.
Kendimizi daha enerjik, canlı hissederiz.
B- Duygusal Ve Zihinsel Düzeyde Yapılanma - Nefes bilinçaltını temizler:
Stresi ortadan kaldırır, huzur duygusu yaratır
Hücre belleğinde kayıtlı eski travmaları siler
Öfke, korku, endişe, suçluluk ve keder gibi bastırılmış duyguları temizler
Hayatınıza neşe getirir.
Farkında lığımız artar, olaylara daha net bakarız.
Daha pozitif bir bakış açısına sahip oluruz.
Daha çok şimdiki anda oluruz.
Daha dengede, yapıcı oluruz.
Affetme duygumuz artar.
Doğum Travması çözümü
C- Ruhsal Düzeyde Yapılanma - Nefes bizi bilincin daha yüksek seviyelerine bağlar:
Yüksek benliğimizle bağlantı oluşturur
Birlik bilincini yaratır
Ruhsal hediyeleri tam olarak alabilmemizi sağlar
Sevgi duygumuz artar.
Akışta bir hayatımız olur. Hiç bir şeyi zorlayarak elde etmeyiz.
Nefes tüm bu iyileşmelerle birlikte, aynı zamanda yaşamınıza, hayat amacınızla uyumlu olan bolluk ve bereketi getirir. Evrensel yasalardan biri olan Çekim Yasası`nın işleyişini siz farkında olmasanız bile engelleyen bilinçaltı olumsuz inanç ve kalıplarınızdan arınarak, yaşamınıza çekeceğiniz güzelliklerin de temelini atmış ve en önemlisi de bunun için kendinizi hazırlamış olursunuz. Yaşam amacınızla uyumlu olan tüm istek ve niyetleriniz de yaşamınıza bir anda akmaya başlar.
Nefes metodu ile ortadan kalkan veya düzelmeye başlayan hastalıklar:
Sigara ve alkol vb zararlı madde bağımlılığı, kanser, astım, baş ağrısı/migren, depresyon, hazım sorunları, kronik yorgunluk, kısırlık, uykusuzluk, kalp bozuklukları, korkular, PMS (regl öncesi sendrom), panik atak, stres ve alerjiler.
NEFES TERAPİSİ NASIL YAPILIR?
Nefes tekniğinin önceliği, solunum sistemimizin açılmasıdır. Bu da, alt karın bölgesinden başlanarak, mide bölgesinden (solar pleksus) geçer ve göğsün üstüne ulaşır. Bu bölgeler birbirine bağlanırsa, insanın aldığı oksijen düzeyi en uygun düzeye yükselir.
Nefes Terapisi ağızdan nefes alınıp, ağızdan nefes verilerek yapılır. Nefes seansı yatırılarak yapılır. Nefes gitmeyen bölgelere olumlamalar söyleyerek kişinin pozitife odaklanması sağlanır.
Tel : 0 532 665 41 15
Nefes Terapisti


19 Eylül 2015 Cumartesi

GÜLİN SARIYİĞİT : NEFES TERAPİSİ SEANSLARINDA NE YAPILIR ?

GÜLİN SARIYİĞİT : NEFES TERAPİSİ SEANSLARINDA NE YAPILIR ?: nefes terapisi seansları kişinin hayatında yolunda gitmediğini düşündüğü konular hakkında sorular sorarak farkındalık kazandırmayı hedefleye...

14 Eylül 2015 Pazartesi

16 EYLÜL ÇARŞAMBA 19:30 RUHSAL DÖNÜŞÜM ATÖLYESİ KADIKÖY ÜCRETSİZ NEFES TANITIMI

Önümüzdeki günlerde açılacak olan nefes atölyemizde neler deneyimleyeceğiniz ile ilgili uygulamalar, alıştırmalar ve tanıtım içeriren ücretsiz bir etkinliktir. Nefes terapistimiz Gülin Sarıyiğit tarafından verilecektir. İşinizin yorgunluğunu üzerinizden atmak için harika bir fırsat olacaktır.

Nefes Terapisi Nedir?

Bedenimizde biriken toksinlerin %70′inin nefes ile atıldığını,
Oksijen yetersizliğinin kanserin ve diğer anaerobik hastalıkların (oksijensiz hücrelerde barınabilen hastalıklar) gelişmesine yardımcı olduğunu,
Nefes alma kapasitemizin sadece %30′unu kullanıyor olduğumuzu,
Oksijenin kandaki ph değerini dengeleyip, hafıza ve metabolizma hızını arttırdığını, tansiyonu dengelediğini ve bağışıklık sistemini güçlendirdiğini,
Korku, endişe, heyecan, öfke gibi durumlarda bilinçsizce tuttuğumuz nefeslerin bedenimizde blokajlara yol açıp, tıkadığını,
Beynimizin tüm bedenimizdeki oksijen oranın %20′sine ihtiyacı olduğunu,
ve en önemlisi nefes alışkanlıklarının "NEFES" çalışmaları ile düzenlenebileceğini… Biliyor muydunuz?

Nefesinizi değiştirin, Yaşamınız değişsin!

Nefesin bağımlılık/ rehabilitasyon, sigara, görmede düzelme, kanser, astım, doğum, baş ağrıları ve migrenler, depresyon, sindirim problemleri, sürekli yorgunluk, uykusuzluk, kalp sağlığı, korkular, panik ataklar, stres, cilt sorunları gibi konularda da etkili olduğu gözlemlenmiştir.

Sağlıklı, enerji dolu ve huzurlu bir yaşamı nefesinizle keşfedin...

Nefesinizdeki limitlerle birlikte, yaşamınızdaki limitlerin de kalktığı yepyeni bir başlangıç...

Yeni bir nefes,
Yenilenmiş bir beden,
Pozitif bir zihin,
Sevgi ve huzur dolu bir kalp... için
"NEFES" Tanıtım Çalışmasına hemen şimdi kaydınızı yaptırın...

● Uzmanımız Gülin Sarıyiğit ayrıca bireysel-özel seanslar da yapmaktadır. Arzu ederseniz, bireysel özel seans için ayrıca irtibat kurabilirsiniz..


Kayıt ve Bilgi icin:
Ruhsal Dönüşüm Atölyesi
Tel: 0532 069 76 12

Adres: Caferağa Mh. Sakızgülü Sk. Taranto Apt. No:7 Kat:1 Kadıköy 34710 İstanbul, Türkiye
REDDEDENLER

2 Eylül 2015 Çarşamba

Seks ama nasıl seks? Hürriyet KALALI

Seks ama nasıl seks?
Seksüel ihtiyacın sonraki nesillerin yaratılması ve hayatın devamlılığı için doğa tarafından yaratıldığını biliyoruz.

Bir arslan, bir kurt ya da bir insan fark etmez, çiftleşme vakti geldiğinde tamamen güdüleri tarafından ele geçirilir. Bu yönelim öyle güçlüdür ki, bu uğurda hayatını rahatlıkla riske edebilir.

Cinsel yönelim, sosyal düzeni tehdit eder. Testosteron seviyesi kritik düzeylere yükseldiğinde, bir erkeği kontrol etmek neredeyse imkansızlaşır. Dişi için de durum çok farklı sayılmaz. Fark sadece dışa vurumun niteliğindedir. Dişi döllenmek yoluyla rahatlayarak dengeye gelmek ister. O yüzden seksüel paylaşım ve döllenme eksikliği kadında huzursuzluk ve dengesizlik olarak kendi gösterecektir. Kadınların iyi bir sevişme sonrası gevşeyip rahatlamaları ve dengelendiklerini sıkça söylemeleri bu yüzdendir. Sadece sekse varmayan sevişme bile kadının enerjisini bir nebze de olsa dengeleyebilmektedir. Erkek içinse boşalma şarttır.

Seksin nesillerin devamlılığı ve hayatın kendini koruması için bir refleks olduğunu görmeliyiz. Erkekler dölleme güdüsüyle kadınlar da doğurma güdüsüyle baskılanmışlardır. Bu baskıya boyun eğmemiz için, doğa, güçlü ve kontrol edilemez bir haz beklentisi yaratır. O kadar güçlüdür ki bu baskı, asla göremeyeceğin riskleri rahatlıkla görürsün!

Doğada insanlık ailesi de dahil, cinsel tatmin koşulları engellenirse, sosyal düzen, kendini yok olmak tehdidi altında bulacaktır. Çünkü bilinç dışı seviyede zaten yok olacağını bilecek ve tepki verecektir.
ARADAKİ FARK!
Doğadaki diğer canlılarla insan arasında bir fark var. Daha doğrusu bu fark evrimsel yolculukta yavaş yavaş oluştu. Bu fark nedir?

İnsan seksi yeni nesilleri üretmekle sınırlamayıp tüm zamanlara yaymak istiyor. Ondan aldığı zevki daha çok ve sık yaşamak istiyor. Öyleyse ilk sorumuz bu olmalı Neden? Neden insan diğer canlılarda olduğu gibi, biyoritmik bir ihtiyaca tepki vermekle yetinmiyor, ki bu baskı, yani biyoritmik baskı insanda da hükmünü sürdürmekte. Neden, bu baskının olmadığı büyük zaman aralıklarında da insan seks yapmayı istemekte ve yapmakta!

Bu sorunun cevabını, insanın evrimsel yolculuğunun kazandığı yeni  yöne bakarak bulabiliriz sanıyorum.

İnsan bu dünyadaki,  kendinin farkında olan ve ölümlü olduğunun da farkında olan tek tür. Her canlının doğmakla ölümü garantilediğinin farkında ve her gün ölümün biraz daha yakınlaştığının da. Ve insan bu yüzden var oluşunun gizemini çözmeye çalışıyor. Neden var olduğunu, var oluşun neden var olduğunu ve bütün olanların ne anlama geldiğini bilmek istiyor. Bir varmış bir yokmuş olan hayatının bir anlamı olsun istiyor. İnsan, uzun zamanlar boyunca dikkatini bu alana verdi.

Elinde olan ise, bu konuyu çözdüğünü iddia eden birkaç insanın kendi öznel deneyimlerini kitlelerle paylaşmasından ibaret. Ve insan, bir cevaba ihtiyaç duyduğu için, bu öznel aktarımların kendisine hitap edenlerinden esinlenerek inanç yapıları kurdu. Ve inanmak rahatlatıcı bir psikolojiye izin verdi ve insanın ölümü kabullenmesi kolaylaştı.
BİLİNCİ HAZLA VE ACIYLA UYUŞTURMAK
Fakat yine de geniş kitleler, bunun sadece plasebo etkisi olduğunun farkındalar. Bu farkındalıkla yüzleşmek istemedikleri için de yeni bir yol buldular. Bilinci sorgulama seviyesinin ötesine düşürmek için onu hazla ve acıyla uyuşturmak. İşte insanlığın hazzı ve acıyı uç noktalarda deneyimlemek istemesinin asıl nedeni budur. Ölümü hatırlamamak, evrensel soruları hatırlamamak için!

Seksin istismar edilmesi ve birbirimizi haz nesnelerine dönüştürmemiz bu temele dayanır. Hazza gömüldüğümüz kısacık anlarda, kendimizi, dünyayı, her şeyi unutmaktayız. Ve meşum kaderimizi de.

O yüzden, seks, öz şehveti ayaklandırmak ve hazda kaybolmak için bir yol olarak kullanıldı. Partnerlerin birbirine zevk verme esasına dayanan bu seks biçimi, bugün dünyada yaygınca kabul görmektedir. O kadar ki, seks psikologları, sağlıklı bir seksi tam da böyle tanımlamakta ve danışanlarına birbirine zevk verme yollarını öğretmektedir.

Nedense, en başarılı metotlar ve tekniklerle; en başarılı uyaranlarla alınan hazlar bile yeterli gelmemekte ve partnerlerin daha fazla uyarılma ve daha fazla fanteziye ihtiyaç duymalarının önüne bir türlü geçilememektedir.

Çünkü öz şehvet, kendi kapalı birimini infilak ettirinceye kadar zevkle doldurmaya teşvik eder. Öz şehvetin amacı, ölümle yüzleşmemek için varlığını parçalamaktır. Bireysel farkındalığı yok etmek en dip amacıdır öz şehvetin. Cevapsız soruların sorulmaya başlaması yerine yok olmayı tercih eder çünkü.

Bu tip bir sekste, partnerler birbirinin mastürbasyon nesnesidirler. Birbirlerine haz vermeyi, aydın, uygar bir insan olmanın gereği sayarlar. Partnerlerin arasında herhangi bir ruhsal etkileşim yoktur. Orgazma sürüklenmek için bilinçli olarak birbirini kullanmak vardır.
ORGAZM HEDEFİ!
Buradaki kritik sözcük orgazmdır. Orgazm anı ne kadar kısa sürerse sürsün, bilincin bu kısa anda zihinsel akışı durur ve iç söyleşisi de durur. Bu birkaç an için, dünyada hiçbir şeyin önemi kalmaz. Vücudun devinmesine ve sonraki haz spazmlarına bağlı olarak bir gevşeme dönemi yaşanır. Bu gevşeme, her şeyin yolunda olduğu ve sağlıklı bir şey yaptıkları izlenimini uyandırır. Bu tip bir seks doğal algılanır ve doktorlar tarafından neredeyse ilaç niyetine önerilir. Belli aralıklarla yapılmalıdır ve sağlıklıdır. Belli aralıklarla yapılmıyorsa yanlış giden bir şey var demektir. Ve orgazm hedefi  mutlaka tutturulmalıdır. Orgazm başarılıyorsa, seks başarılı demektir.

Bu tip bir seksteki problem, partnerlerin birbirini hissetmesinin önemli olmayışıdır. Hatta gerekli olmayışıdır. Hatta sekste empatinin, asıl amacı, yani orgazm amacını zora bile sokabileceğidir. Bu yüzden modern seks, öz şehvetin doyurulması için yapılan empati dışındaki bir empati tipine ilgisizdir.

Seks, partnerlerin ilişkilerindeki empati seviyesinin turnusol kağıdı gibidir. Gündelik hayatınızdaki empati seviyeniz ne ise onu seks sırasında açıkça göreceksiniz. Partnerler çoğunlukla güdülerinin baskısıyla ya da ilişkiye sürdürmek zorunluluğu baskısıyla sekse savrulurlar. Onun için de seks sırasında bilinçli değildirler. Bilinçli olmayı diğerine zevk verebilmek için doğru şeyleri yapmak olarak anlarlar.

Partnerin zevk alırken onu seyretmek, bedenini bir mastürbasyon nesnesi olarak kullanmasına izin vermek, zevkten bilincini kaybettiğini görmek, dış gözlemde kalmak, bir deneyimdir elbette. Libidonun yüksek olduğu ve cinsel bedenimizi daha iyi tanımak istediğimiz zamanlarda, öz şehveti deneyimlemek ve partnerimizle bir dolu seks fantezisini paylaşmak keyiflidir elbette. Fakat çok hızlı bir biçimde fark ederek bu dönemi kapatmazsak ve seksi orta ve ileri yaşlarda böyle anlamaya ve yaşamaya devam edersek, elimizde pimi çekilmiş bir bomba tutuyoruz demektir. Çünkü hızla anlarız ki, gerçek bir ilişkinin antitezi tam da budur. Ve partnerler, gerçekten ilişki kurmanın bir yolunu bulamazlarsa, partner değiştirip tek bildikleri yolu uzatmaya çalışacaklardır.

Birbirine zevk vermek ve verirken dışarıda kalmak, ya da ayrı ayrı diğerinin bedeninden zevk almak temelinde gelişen seksi tümüyle geride bırakmanızı öneriyorum.
İLK KURAL: ZEVK ALMADIĞINIZ HİÇBİR ŞEYİ YAPMAYIN!
Eşinizin zevk aldığı ama sizin o mutlu olsun diye kabullendiğiniz her fantezi ilişkinizi zehirliyor. Zevk vermek kendi başına zevk almaya yol açmaz. Kendini iyi hissetmekle, zevk almayı karıştırmayalım lütfen. Sevdiğimiz varlığa zevk vermek bizde memnuniyet hissi yaratabilir ya da yeterlilik hissi. Ama bu memnuniyet hissini ve sahte yeterlilik hissini reddetmemiz gerekiyor. Partnerinize kendini iyi hissettirmenizin bedeli, bu alışkıya onu tutsak etmeniz ve bu tutsaklıkla beslemenizdir ki, bu durum en sonunda elinizde patlayacak sahte bir kontroldür.
İKİNCİ KURAL: SEKSİ ORGAZM HEDEFİNDEN ÖZGÜRLEŞTİRİN!
Partnerler, orgazmlarının peşine düşmekten, onu çoğaltmak ve uzatmak gibi hedeflerden özgürleştiğinde, birbirini hissetmek için yeterli enerjiye sahip olacaklardır. Bu önemli bir aşamadır. Çünkü orgazm seksin başarısı kabul edildiğinden, orgazmla sonlanmayan seksin başarısız olduğu düşüncesi bizi ele geçirecektir. Yeni bakış açımız, seksin orgazmla sonuçlanmak zorunda olmadığı ve iyi bir seksin kanıtının bu olmadığıdır.
ÜÇÜNCÜ KURAL: ZAMAN KAYDINDAN KURTULUN!
Ne kadar süre seviştiğinizin bir önemi yoktur. Seksin niteliğini süresi belirlemez. 5 dakika çok doyumlu 5 saat çok doyumsuz olabilir. Önemli olan seksin niteliğidir ki bu da özünde birbirinizi hissetme kapasitesi demektir.
DÖRDÜNCÜ KURAL: DİKKATİNİZİ YÜZDEYÜZ PARTNERİNİZE DÖNDÜRÜN!
Partnerlerin birbirini hissetme kapasitesi arttıkça, orgazm baskısı da azalır. Partnerlerin geliştirecekleri tek yetenek, dikkatlerini partnerlerinin üzerinde sabitlemektir. Onu hissetmenin dışındaki tüm zihinsel etkinliği ve davranışsal etkinliği bırakmaktır.
BEŞİNCİ KURAL: ORGAZMI PENİS ORGAZMI VE KLİTORAL ORGAZM SEVİYESİNDEN ÖZGÜRLEŞTİRİN!
Bu seviyedeki haz spazmları empatiyi yok eder. Öz sevgiyi yüceltir. Seksin çok büyük yüzdesi bu aralığa sıkışmıştır. Ve doğal kabul edilir. Seksin olanakları penis ve klitoral orgazmın çok ötelerine gider.
ALTINCI KURAL: DİKKATİNİZİ KUMANDA EDİN!
Dikkat, alışkanlıkların boyunduruğuna girme eğilimindedir ve penis-klitoral orgazma doğru akar. Sevişirken dikkati bu bölgeden uzak tutmak, bu disiplini geliştirmek kritik önemdedir. Sevişirken dikkatinizi bu iki bölge dışındaki her yere yöneltebilirsiniz; ama bu iki bölge öz şehvete vakumlar ve empatiyi kolayca kaybedersiniz. 
YEDİNCİ KURAL: BİRLİKTE YARATTIĞINIZA ODAKLANIN!
Sevişirken tek tek ne yaptığınızın, nasıl davrandığınızın bir önemi yok. Ne yaparsanız yapın sonuç birlikte yaratımdır. Partnerinizi duyarsızlıkla suçlamayı bırakın! Birlikte yaratımınızın sorumluluğunu alın.
SEKİZİNCİ KURAL: GİT GELDEN İBARET OLAN PENİSİN VAGİNA İÇİNDEKİ KLASİK HAREKETİNE SON VERİN!
Erkek sevişmek için erekte olmak zorunda olduğunu sanıyor. Erkek bu dogmadan özgürleşmelidir. Hiç ereksiyon yaşamadan da sevişmeyi öğrenmeli ve ereksiyonun kendi doğallığında gelişmesine izin vermeyi bilmelidir. Bu konuyu, yani erekte olmayı sevişmenin koşulu olmaktan çıkarmalıdır.

Penis-vagina birleşmesi halinde, erkeğin ereksiyonunu sürdüreceği kadar bir uyarılma dışında git gel hareketini durdurun. Amacımız cinsel enerjiyi, yeni bir seviyede işlemektir.

 
DOKUZUNCU KURAL: YÜZ YÜZE OLUN VE BİRBİRİNİZİN GÖZLERİNE BAKIN, RUHUNA BAKIN!
Cinsel enerjinin bu yeni seviyesinde gözler vasıtasıyla aktarılan enerji, paylaşılan enerji birinci önemdedir.
ONUNCU  KURAL: CİNSEL ENERJİYİ “BİRLEŞMEK” İÇİN KULLANIN HAZ ALMAK İÇİN DEĞİL!
Bu birleşmeyi 7 aşamada gerçekleştirin.
KÖK ŞAKRA: Dünya ile ve bedenimizle olan bağlantımızdır.
Kök şakrada sevişirken dikkatinizi oraya verin. Orası cinsel organla anüsün arasındaki bölgedir. Dikkatinizi birbirinizin kök şakrasına verin ve sonrada bir ağacın kökleri gibi birbirinize sarılmış olduğunuzu ve dünyanın derinliklerine kök saldığınızı hayal edin. 5 dakikadan kesinlikle az olmasın. Ve daha fazla bu enerjiyi deneyimlemek isterseniz, üst sınırı siz belirleyin. Diğer tüm şakralar içinde bu prensip geçerlidir.
Mottomuz: BİZ BİRİZ!
SAKRAL (CİNSEL) ŞAKRA: Yaratıcılıkla olan bağlantımızdır.
Her sevişmenin bir yaratı eylemi olduğu bilinciyle sevişmektir.  Bu yaratı, dünyaya yeni bir varlık getirmek olacağı gibi, her niyetimizi de bağlayabileceğimiz bir enerji kaynağıdır. Yaratmak istediğimiz ne ise, onu, şimdiden gerçekleşmiş gibi hissederek sevişin. Ama dikkat edin, yaratı eyleminiz var oluşun en yüksek hayrına olmalı ve kişisel öneminizi beslemek gibi bir amacı olmamalıdır. En yüksek idealinizi, en yüksek versiyonunuzu olmuş gibi hissederek sevişin! Ve dikkatiniz birbirinizin sakralında olsun. Sakral bölge cinsel organların bulunduğu bölgedir.
Motomuz, BİRLİKTE YARATIYORUZ!
BENLİK ŞAKRASI: Kim olduğumuzla bağlantılıdır.
Sevişirken partnerimize sonsuz bir gizem olarak bakmak ve o gizemi hissederek sevişmek. Onunla ilgili tüm olumlu ve olumsuz beklentimizin ötesine geçerek sevişmek. O ve sen gizemin ta kendisisin. Ve sevişme bu iki olağandışı gizemli varlığın buluşması gibi hissedilmeli. Onu hiç tanımıyormuşsun gibi. Çünkü gerçekten öyle! Ve partnerler dikkatlerini, midenin göğüs kafesiyle birleştiği yere odaklanarak bu gizemi duyumsayıp paylaşsınlar.
Motto: SEN HİÇ BİTMEYECEK GİZEMSİN!
KALP ŞAKRASI: Anlayış ve şefkatle bağlantılıdır.
Kalp şakrasıyla sevişmek anlayıştır ve onurlandırmaktır. Şefkatin açığa çıkışıdır. Seviştiğin varlığı her haliyle sevmek burada açığa çıkar. Tüm aydınlığı ve karanlığıyla, bir bütün olarak onu hissetmek, onu anlamak ve ifade etmek, bu şakrada gerçekleşir. O istediğin gibi davranmayabilir ve sen her halinle oradasın ve o da her haliyle orada. Yani kalbinle sevişmek demek, onu her haliyle kabul etmek ve istemek demektir. Şefkatini partnerine yönlendirdiğin seks, kalbinle yaptığın sekstir. Kalp şakrasının yeri göğsünün tam ortasıdır.
Motto: SENİ ANLIYORUM  VE SEVİYORUM!
BOĞAZ ŞAKRASI: İfade ve kararlar ile bağlantılıdır.
Boğaz şakrasıyla yapılan seks kendini ifade edebildiğin sekstir. Kendini seksüel olarak nasıl ifade etmek istiyorsan, çekinmeden, ürkmeden, yanlış anlaşılmaktan korkmadan, tereddütsüz olarak isteklerinin seksi yönlendirmesine izin vermektir. Merak etmeyin temel ilkeye uyumlu kaldığınız sürece, partnerlerin boğaz şakralarını serbest bırakmaları sadece uyumu ve devinimi çoğaltacak ve spontan bir akışı yaratacaktır. Sevişirken kendinizi, özgünlüğünüzü ifade edin. Sevişmeyi bazı kalıplara uygun davranmak olarak anlamayın, kendinizi sınırlamayın! Ayrıca bu, seksin tam ortasında konuşabilme ve o anda ne hissettiğini paylaşabilme özgürlüğüdür de. Bu, anlamanın ve anlaşılmanın kendiliğindenliği yaratır ve ince ayarlar için fırsatlar sunar.
Motto: KENDİMİ İFADE EDİYORUM!
ÜÇÜNCÜ GÖZ: Sezgi ve ilhamla bağlantılıdır.
Üçüncü gözle sevişme, sevişmeyi ilhamın yönlendirmesine izin vermektir. Bir sonraki anda neler olacağını asla merak etmeden, sezgiye ve ilhama kendini açmak ve o akışla beraber akmaktır. Aslında yüksek benliklerimiz üçüncü göz vasıtasıyla bedenlerimizin bilicinde olurlar. Yani üçüncü göze kendimizi açmak, yüksek benliklerimizin farkındalığının bedene akması demektir ki, bunu sevişirken yapmak bir hayli bütünsel enerjinin bedenlerimizde devinmesi anlamına gelecektir. Bu sırada aklımıza bile gelmeyen parlak ilhamlar sevişmeyi desteklerken, aynı zamanda hayatımızın bütününü de ışıklandırırlar. Bırakın bir sonraki ana yüksek benlikleriniz yol açsın. Siz de akışa bırakmanın mutluluğunu yaşayın! Üçüncü göz iki kaşımızın arasındadır.
Motto cümle: AKIŞA BIRAKIYORUM!
TEPE ŞAKRASI: Bütünsel var oluşla bağlantılıdır.
Tepe şakrasında sevişmek, tek varlık olduğumuzun bilincine kendimizi açmaktır. Çünkü tepe şakrasında ayrılık yoktur ve orada benlik bir yanılsamadır. Orada sevişmek, kendinden geçmek ve partnerin olmaktır. O olmaktır.

Nasıl ki kök şakrasında bir ağacın köklerinin birbirine sarılması, dünya anayla bir oluşumuzu simgeliyorsa, tepe şakradaki bir oluşumuz da o ağacın toprağın üzerinde çıkmış gövdesi, dalları yaprakları çiçeklenir ve meyveleri gibidir. Partnerler sevişirken bu ağacın ta kendisi olduklarını, iki olmadıklarını bir olduklarını hissetmeye kendilerini bırakmalıdırlar. Ve dallar ve yapraklar gibi, sonsuza doğru bu bilinçle uzanmaya hazır olmalıdırlar.
Mottomuz: BİZ SONSUZ OLANIZ!
SON SÖZ:
Seks, doğurma ve dölleme güdüsünü aşmalıdır. Seksüel enerji temel yaşam enerjisidir. Onu neye kanalize ettiğimiz hayatımızın belki de en önemli sorusudur.

Onu dünya anayla birleşmeye, yaratıcılığa, gizeme, şefkate, özgürlüğe, ilhama, bütünsel olana yönlendirebiliriz. Ve muazzam sonuçlar alabiliriz. Ya da seks hayatımızı giderek ucuz bir parodiye dönüştürebilir, bir başkasının mastürbasyon nesnesi olmak için seçilmeyi umarak hayatımızı geçirebiliriz.

Seçim sizin!




GERÇEK OL - OSHO

Unutma, bu başkalarının maskelerini düşürmen gerekiyor anlamına gelmez; onlar yalanlarıyla mutlu iseler, bu onların kararıdır.
Gidip başkalarının maskelerini düşürmeye çalışma, çünkü insanlar genelde böyle düşünür; gerçek olmalıyım, sahici olmalıyım derler; asıl bahsettikleri şey, gidip başkalarını soymak zorunda olduklarıdır. “Niye kendini saklamaya çalışıyorsun? Bu giysilere gerek yok,” derler. Hayır. Lütfen hatırla. Sen, kendine karşı gerçek ol. Dünyadaki başka hiçbir insanı düzeltmen gerekmiyor.
Eğer kendin büyüyebilirsen, bu yeterli. Düzeltici olma, başkalarına öğretmeye çalışma, başkalarını değiştirmeye çalışma. Eğer sen değişirsen, bu mesaj yeterlidir. Gerçek olmak, kendi özüne bağlı kalmaktır.
Nasıl gerçek kalınır?
Üç şeyi hatırlamak gerekir. Bir; başkalarını, sana ol dedikleri şeyi asla dinleme. Her zaman kendi iç sesini dinle, ne olmak istediğini; yoksa bütün hayatın boşa gider.
Annen mühendis olmanı ister, baban doktor olmanı, ve sen şair olmak istersin. Ne yapmalı? Elbette anne haklı çünkü mühendis olmak ekonomik açıdan daha akıllıca. Baba da haklı, çünkü doktor olmak piyasa açısından daha değerli.
Şair olmak? Delirdin mi? Çıldırdın mı? Şairlerden herkes nefret eder. Kimse istemez onları. Onlara ihtiyaç yok, dünya şiirsiz de var olabilir; sırf şiir yok diye sorun çıkacak falan değil.
Dünya mühendisler olmadan var olamaz, dünyanın mühendislere ihtiyacı var.
Eğer ihtiyaç duyuluyorsan, değerlisin demektir. İhtiyaç duyulmuyorsan, değerin de yoktur. Ama sen şair olmak istiyorsan, şair ol. Belki dilenci olursun, güzel. Çok zengin olmayabilirsin, ama dert etme. Çünkü aksi halde belki büyük bir mühendis olursun, çok para kazanabilirsin, ama asla doyuma ulaşamazsın. Özlemle yaşarsın, varlığın için için şair olma özlemi çeker.
Büyük bir bilim adamına, Nobel’le ödüllendirilen bir cerraha sormuşlar: “Nobel ödülünü alınca pek de mutlu görünmediniz. Sorun neydi?” O da demiş ki: “Ben her zaman dansçı olmak istemiştim. Aslında cerrah olmak istememiştim. Ama şimdi sadece cerrah olmadım, üstelik çok da başarılı bir cerrah oldum, ve bu bir yük. Ben sadece dansçı olmak istemiştim ve şimdi hâlâ çok kötü dans ediyorum; bu da bana acı veriyor. Birini dans ederken görünce kendimi berbat hissediyorum, cehennemdeymişim gibi. Bu Nobel ödülünü ne yapacağım? Dansın yerine geçemez, bana dansı veremez.”
Unutma, iç sesine bağlı kal. Seni tehlikeye yöneltebilir; o zaman gir tehlikeye, ama iç sesine bağlı kal. Ancak o zaman günün birinde mutlulukla dans edeceğin bir duruma gelebilirsin.
Her zaman bak: Senin varlığın her şeyden önce gelir. Başkalarının seni kullanmalarına ve kontrol etmelerine izin verme, ve onlardan çok var; herkes seni kontrol etmeye ve değiştirmeye hazır, sen hiç istemediğin halde sana yön göstermeye hazır. Herkes sana hayatın için bir rehber vermeye çalışıyor.
Rehber senin içinde. Proje senin içinde. Gerçek olmak, kendine sadık kalmaktır. Çok tehlikeli bir şey bu; çok az insan bunu yapabilir. Ama bunu kim yaparsa, elde eder. Tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir güzellik, zarafet, mutluluk elde eder.
Herkes hayal kırıklığına uğramış görünüyor çünkü hiçbiri iç sesini dinlemedi. Bir kızla evlenmek istedin, ama Müslüman’dı ve sen bir Hindu’sun, annenle baban izin vermedi. Toplum kabul etmezdi, tehlikeliydi. Kız yoksuldu, sen zenginsin, o yüzden zengin bir kızla evlendin, herkes kabul etti, bir tek senin kalbin kabul edemedi. Bu yüzden de şimdi çirkin bir hayatın var.
Fahişelere gidiyorsun; ama onlar bile yardım edemiyor, zaten sen de hayatını para için sattın, bütün hayatını harcadın. Her zaman iç sesini dinle, başka bir şeyi de dinleme. Etrafında bin bir türlü ayartıcı var çünkü her insan bir şeyler satıyor.
Bu dünya bir süpermarket ve herkes sana bir şey satmaya çalışıyor. Herkes satıcı. Satıcıları çok fazla dinlersen seni delirtirler. Kimseyi dinleme. Sadece gözlerini kapa ve içerdeki sesi dinle.
Meditasyon budur; içerdeki sesi dinlemek.
İlk önce bu var. İkinci olarak da şu
— ancak ilkini yaptıysan bu ikinci mümkün olur
— asla maske kullanma.
Kızgınsan, kızgın ol. Riskli olabilir bu belki, ama gülümseme, çünkü bu gerçek olmaz. Sana hep öfkeliysen bile gülümsemen öğretildi, ama o zaman gülüşün sahte olur, bir maske; dudaklarındaki bir hareket, başka bir şey değil. Kalbin öfkeyle, zehirle dolu ve dudaklar gülümsüyor; tümüyle sahtelik. Bu durumda başka bir şey de olur; gülümsemek istediğinde de gülümseyemezsin. Bütün mekanizma şaşırdı, çünkü kızmak istediğinde kızmadın, nefret etmek istediğinde nefret etmedin.
Şimdi sevmek istiyorsun; birden fark ettin ki mekanizma işlemiyor. Şimdi gülümsemek istediğinde zorlanıyorsun. Aslında kalbin gülüşle dolu, kahkaha atmak istiyorsun, ama gülemiyorsun. Kalbinde bir şey boğuluyor, boğazında bir şey tıkanıyor. Gülümseme gelmiyor ve gelse bile, soluk ve ölü bir gülüş. Seni mutlu etmiyor, içini baloncuklarla doldurmuyor. Etrafında ışıldamıyor.
Kızmak istediğinde, kız. Kızgın olmak yanlış bir şey değil. Gülmek istiyorsan, gül. Yüksek sesle gülmek yanlış bir şey değil. Yavaş yavaş sistemin çalışmaya başladığını göreceksin. Gerçekten çalıştığında göreceksin ki, bir sesi var. Tıpkı iyi çalışan bir otomobilin sesi gibi. Otomobili seven bir sürücü, o anda her şeyin iyi gittiğini bilir; organik bir bütünlük vardır; mekanizma iyi çalışmaktadır. Görebilirsin bunu; ne zaman bir insanın mekanizması iyi çalışsa, çevresinde bu sesi hissedebilirsin.
Yürürken adımlarında bir dans olur. Konuşurken sözcüklerinde gizli bir şiir duyulur. Sana baktığında, gerçekten bakar, ılık değildir, sıcaklığı hissedersin. Dokunduğunda gerçekten dokunur; enerjisinin sana geçtiğini hissedersin, hayat akımının yer değiştirdiğini … çünkü mekanizması iyi işlemektedir.
Maske kullanma; aksi halde mekanizmada bozukluklar, kilitler yaratırsın. Vücudunda bir sürü kilit var. Öfkesini bastıran bir insanın çenesi kilitlenir. Bütün öfkesi çenesine kadar yükselir ve orda kalır. Elleri çirkinleşir, bir dansçınınkiler gibi zarif hareket etmezler, hayır, çünkü öfke parmaklara gelir ve kilitlenir.
Unutma, öfkenin iki serbest kalma noktası vardır: Dişler ve parmaklar. Bütün öfkeli hayvanlar ya ısırırlar ya da pençe atarlar. Parmaklar ve dişler öfkenin çıkış noktalarıdır. Benim şüphelerime göre, öfkesini çok bastıran insanların dişlerinde problem çıkıyor. Dişler bozuluyor çünkü orda çok fazla enerji var ve hiç serbest kalmıyor. Ve öfkesini bastıran insan, daha çok yemek yiyor.
Öfkeli insanlar çok yiyor çünkü dişlerin harekete ihtiyacı var. Öfkeli insanlar daha çok sigara içiyor. Öfkeli insanlar daha çok konuşuyor. Saplantılı konuşmacılar çıkıyor ortaya çünkü çenenin harekete ihtiyacı var, enerjinin serbest kalması için. Öfkeli insanların elleri de yamuluyor, çirkinleşiyor. Enerji serbest kalsa, eller de güzelleşirdi.
Bir şeyi bastırıyorsan, vücutta o duyguyu karşılayan bir yer vardır. Ağlamak istemezsen, gözler parlaklığını yitirir, çünkü gözyaşları gereklidir, çok canlı şeylerdir onlar. Ara sıra ağladığın zaman, iyice gir havaya, tamamen bırak kendini, gözyaşları aksın, o zaman gözlerin temizlenir, gözler tazelenir, gençleşir. O yüzden kadınların gözleri daha güzeldir, çünkü onlar hâlâ ağlayabiliyor.
Erkeklerin gözleri güzelliğini kaybetti çünkü erkekler ağlamaz diye yanlış bir fikir var. Küçük bir oğlan ağladığında annesi, babası hemen “Ne yapıyorsun kız gibi öyle?” diye atlıyor. Ne saçmalık. Tanrı erkeğe de kadına da aynı gözyaşı bezlerini vermiş.
Erkeklerin ağlamaması gerekseydi gözyaşı bezleri de olmazdı. Basit matematik. Niye erkeklerde de kadınlarla tıpatıp aynı gözyaşı bezleri var? Gözlerin ağlamaya ihtiyacı var ve doya doya ağlamak çok güzel bir şey.
Unutma, doya doya ağlamazsan, gülemezsin de, çünkü o da aynı şeyin diğer kutbudur. Gülebilen insanlar ağlayabilir de; ağlamayan insanlar gülemez. Bazen çocuklarda görmüşsündür, uzun uzun yüksek sesle gülünce, ağlamaya başlarlar. İkisi birleşir. Bazı anneler çocuklarına “çok gülme, sonra ağlarsın” der.
Bunda doğruluk vardır, çünkü ikisi aynı enerjidir, sadece farklı kutuplardan çıkıyor. O zaman, ikinci önemli şey: Maske kullanma
— ne olursa olsun, gerçek ol.
Ve gerçek olmakla ilgili üçüncü şey:
Her zaman şimdide kal, çünkü bütün sahtelik, ya geçmişten ya da gelecekten sızar. Geçmiş, geçmiştir. Artık onu kafana takma ve yük olarak taşıma. Aksi halde, şimdinin gerçeğini yaşamana izin vermez. Ve gelecek olan da henüz gelmedi. Boşuna gelecekle kafanı yorma, yoksa şu ana gelir ve onu mahveder. Şimdiye sadık kal, o zaman gerçek olursun. Şimdi, burada olmak, gerçek olmaktır.
Geçmiş yok, gelecek yok, bu an, hepsi bu.
Bütün sonsuzluk bu anda. Bu üç şeyle gerçekliğe ulaşırsın. O zaman her söylediğin gerçek olur. Genellikle, gerçeği söylemek için dikkatli olmak gerektiği zannedilir. Ben bunu söylemiyorum.
Ben diyorum ki, gerçekliği yarat, o zaman her söylediğin de gerçek olur. Gerçek, mantıklı bir şey değildir. Gerçek derken mantıklı, rasyonel yöntemlerle ulaşılan bir sonuçtan bahsetmiyorum. Gerçek derken, var olmanın gerçekliğinden, olmadığın bir şeyi zorlamamaktan, ne olursa olsun olduğun şey olmaktan, ikiyüzlü olmamaktan bahsediyorum. Kederliysen, kederlisindir. O anın gerçeği budur, gizleme bunu. Sahte bir gülümseme takınma çünkü o gülümseme sende bölünme yaratır. İkiye bölünürsün, bir parçan gülümser, ve bu küçük bir parçandır, ama asıl büyük parçan kederli kalır.
Şimdi bir bölünme oldu ve bunu tekrar tekrar yapmaya devam edersen… Öfkeliyken öfkeni göstermiyorsun, bunun imajını bozacağından korkuyorsun çünkü insanlar senin çok şefkatli olduğunu düşünüyor, hiç öfkelenmediğini söylüyor. Bu onların hoşuna gidiyor, senin de egonu okşuyor. Şimdi, öfkelenmek senin güzel imajını bozacak, o yüzden öfkeni bastırıyorsun. İçerisi kaynıyor, ama yüzeyde şefkatli, iyi, nazik, tatlısın. İşte bölünme hali bu. İnsanlar bunu hayat boyu yapıyor, bölünme de yerleşiyor.
Yalnızken ve hiç rol yapmaya gerek yokken bile rol yapmaya devam ediyorsun, artık doğal bir şey haline gelmiş. İnsanlar tuvaletteyken bile gerçek değiller, tamamen yalnızken bile sahtelik devam ediyor. Artık bu gerçek ya da sahte olma meselesi değil, sadece alışkanlık. Hayat boyu bunun pratiğini yapmışlar, ve pratik arttıkça iki bölüm arasındaki mesafe daha da büyüyor.
Artık birleştirilemez hale gelince de adına şizofreni deniyor. Kendi öbür yarınla temas kuramadığın zaman, artık nerdeyse iki insan haline geliyorsun; bu ciddi bir akıl hastalığı. Ama herkes bölünmüş durumda, o yüzden de şizofrenle normal arasındaki fark, sadece bir derece meselesi. Ne olduğuna değil, ne kadar olduğuna dayalı bir fark.
Gerçek derken, rol yapmamaktan bahsediyorum. Olduğun gibi ol; bir an kederlisin, o an kederlisin sadece. Ve sonraki an mutlusun, artık kederli kalmanın bir anlamı yok. Çünkü bu da öğretiliyor; tutarlı olmak, tutarlı kalmak. Bilirsin, kederlisindir, ve sonra birden keder yok olur, ama birden de gülemezsin o anda, çünkü insanlar ne der?
Delirdin mi?
Biraz önce kederliydin, şimdi birden gülmek ne demek?
Ancak delilerle çocuklar yapar bunu, sana yakışmaz. Biraz beklemen lazım, ki belli bir durum olsun, yavaş yavaş rahatla, tekrar gülmeye ancak o zaman başlayabilirsin. Yani sadece kederliyken gülümser rolü yapman yetmiyor, gülmek istediğin zaman da üzgün görünmelisin çünkü senden tutarlı olman bekleniyor. Aslında her an kendine özgüdür ve hiçbir anın diğeriyle tutarlı olması gerekmez.
Hayat bir ırmaktır, ruh halleri sürekli değişir. Tutarlı olacağım diye uğraşmana gerek yok. Tutarlılığı kafasına takan insan, sahte olmak zorunda kalır çünkü sadece yalanlar tutarlı olabilir. Gerçek sürekli değişir. Gerçeğin kendi çelişkileri vardır. Bu da onun zenginliğidir, büyüklüğüdür, güzelliğidir. Kederliysen, kederli ol o zaman; suçluluk hissetmeden, iyi ya da kötü diye yargılamadan. İyi-kötü meselesi yok bunda, sadece öyle işte. Ve gittiği zaman da bırak gitsin.
Tekrar gülmeye başladığın zaman, “biraz önce üzgündüm, şimdi nasıl gülebiliyorum?” diye suçluluk hissetme. Gülebilmek için birinin espri yapmasını, buzları kırmasını bekliyorsan, bu da ikiyüzlülüktür. Mutluysan mutlu ol, rol yapmana gerek yok. Ve unutma, her an, atomik bir gerçekliktir. Geçmişe de, geleceğe de bağımlı değildir. Her an atomiktir. Birbirlerini dizi halinde izlemiyorlar, çizgisel değiller. Her anın kendi oluşu var ve sen de o olmalısın, o anda, başka bir şey değil. Gerçek, bu anlama gelir işte.
Gerçek, sahiciliktir; gerçek, içtenliktir. Gerçek mantıksal değildir. Sahici olmanın ruhsal durumudur, bir ideale uygunluk değildir. Çünkü eğer bir ideal varsa, sahte olursun. Eğer Buddha olmak gerçek olmaktır diye düşünüyorsan, hiçbir zaman gerçek olamazsın, çünkü sen Buddha değilsin, o zaman Buddha olmak için kendini zorlarsın.
Buddha gibi oturabilirsin, nerdeyse mermerden bir heykel haline gelebilirsin, ama içinde hiçbir şey değişmez. Buddha sadece bir duruş haline gelir. Eğer bir idealin varsa, anın gerçeğini yaşayamazsın, çünkü ideal hep oradadır ve ideali taklit etmen gerekir. Gerçek insanın ideali yoktur. Andan ana yaşar; anda nasıl hissediyorsa öyle yaşar. Ben insanların böyle olmalarını istiyorum; gerçek, sahici, içten, kendi ruhlarına saygılı.
Osho-Yakınlık/Ganj Kitapları