Mücadele
etmenin gerekliliğine inanmak, çabasızlığa direnmektir. Mücadele içinde geçen
onca zamandan sonra, gerekli olmadığına inanmak zordur. İşte bu inançlarla,
yaşamımızın akışının önünde duvarlar oluşturur ve kendi hayatımızı zorlaştırırız.
Tanrısallığının
özgürlüğü, sevgisi ve desteği sana daima açılımın doğal dalga hareketleriyle
ulaşır. Hayatın akışına izin verdiğinde hayatında harika şeyler olur; ama
başlangıçta böyle bir şey olacağına dair bakış açısına sahip olmazsın. Hikayeni
tanımadığın duvarlar senin çabanı temsil eder. Ayağını frenden çekmen bu
duvarların yıkılmasını sağlar.Ve hayatına özgürlüğü davet edersin. Başlangıçta
bu özgürlük hiç de kolay gelmiyor. İşler iyice çığırından çıkmış, boka sarmış gibi hissedersin.
Açılım hareketi değişim
hareketidir. Çabaya inandığımız sürece
değişime de direnç gösteririz. Değişime gösterilen direnç, yaygın biçimde doğal
hali değişim olan bir şeyi aynı şekilde tutmaya çalışma çabasıdır. Dalgaya
bırakmak ise çabasızdır.
Bir kayığı nehrin akışı içinde aynı yerde tutmaya
çalışmak için akıntıya karşı kürek çekmek gerekir. Değişmek istemiyorsan, bunun
için çaba göstermen gerekiyor. Nehrin aktığı yere gitmek içinse kürek çekmene
gerek yok. Değişim çabadan vazgeçmeyi gerektiriyor. Mücadele yorgunluk
vericidir. Bu rahatsızlık , çabalamaktan vazgeçmek için harika bir mesajdır.
Yorgun olduğumuzda, bedenimiz bize dinlenmemiz gerektiğine dair mesaj verir.
Rahatsızlık duygusu bir ceza değildir. Kendimizi rahatsız hissettiğimizde
temsil ettiği dirençten özgürleşmek için bizi dinlenmeye teşvik eder.
Kendimizi tanımladığımız ve içine hapsettiğimiz duvarlar,
varlığımızın alışkanlığına karşı ördüğümüz katı duvarlardır. Hayatımızdan çabayı
çıkardıkça bu duvarlar yıkılmaya başlayacaktır. Buna çaba gösterdiğimiz için
değil, duvarları örmeye artık enerji harcamayı seçmediğiniz için. Duvarlar
yıkıldıkça kaçındığımız ama hayatın doğası olan değişimler de hayatımızda oluşmaya başlayacaktır.
Bir hikayeyi
değişmez kılmak için çok ama çok çaba gerekir. Bu, akmaya devam eden bir nehrin
akışını bir baraj inşa ederek engellemeye çalışmaya benzer. Eninde sonun da
baraj taşacak, hatta su bendi yıkılacaktır. Bağımlılıktan kaynaklanan direnç,
çok kalın duvarlar yaratabilir. Duvarların ardındaki basıncın gücü son derece
büyük olabilir. Basıncın gücü direncin gücü ile doğru orantılıdır. Bu barikat
alanı boklarımızın biriktiği alandır. En derin sorunlarımızın en acı veren
yaralarımızın utançlarımızın suçluluk duygularımızın korkularımızın
Herkesin boku vardır.
Herkes sıçar; herkes boktan durumlar yaşar.Bu boklar, kendimizden utandığımız
için yok saydığımız boklardır.Bu boklar, orada daima kalacağına inandığımız ve
kaçındığımız acılardır. Bu boklar, kendimizi içselleştirdiğimiz kendimiz ile
özdeşleştirdiğimiz acılardır.
Acı veren bir olayı pişmanlık duyarak
içselleştirdiğimizde suçluluk ve utanç duyarız. Bu olaydan kader ve pişmanlık
duymak onu reddetmektir. Bok, içselleşmiş kendini reddetmektir. Bok,
içselleşmiş bir kendini reddediştir. Bu
öz reddediş, kendinden nefret olarak tecrübe edilir. İçimizde yaşadığımız acıyı
değiştiremeyeceğimize inanırız. Buna inanmak acının pençesine teslim olmaktır.
Acımızı varlığımızın bir dolabına sımsıkı kilitleriz. Ve
acımızla yüzleşmek için harcayacağımız enerjiden kat be kat enerjiyi acıdan
kaçmak, onu yok saymak için harcarız. Bokumuzu içerde tutmak çok çaba
gerektirir. Boktan özgürleşmek için caba harcamayız. Sadece onun çıkmasına izin
vermek yeterlidir.
Çabadan özgürleşmek için direncin daha az yoğun olduğu
alanlarla başlamak daha doğaldır. Böylece değişimi adım adım sindire sindire
yaşarız. Kendimizi güvende hissettikçe daha güçlü dirençlerden özgürleşmeye
hazır oluruz. Korkusuzca yürümeye devam ettikçe, eninde sonunda, en
derinlerdeki boklar su yüzüne çıkacaktır. Bu boklarla yüzleştikçe olacağından
korktuğumuz için hayatımız boyunca önlemeye çalıştığımız şeyler gerçekleşebilir
de hiç gerçekleşmeyebilir de. Ama her iki durumda da olmasından korktuğumuz
şeyden özgürleşiriz.
Kaçmak için çok
çaba gösterdiğin şeyler çözüme ulaşmak için realitne girecektir. Bu değişime
izin vermek için her şeyin boka sormasına izin ver. Bunun bir örneği, bazı
insanların hayatından çıkacağıdır. Bu insanlar, onlarla ilişkilerinin seyri
tamamlandığı ve yoluna onlarsız devam etme zamanı geldi halde, hayatında
tutmaya çalıştığın insanlar olacaktır. Bu
ilişkinin bitmiş olduğunu kabul edememek ya da bir kişinin gitmesini önlemeye
çalışmak çok büyük çabayı gerektirir. Bu kişiyi kaybetme korkusuyla olayları
kontrol etmeye çalışırız.
Hayatındaki
ilişkilerin doğumu da ölümü de bir değişimdir. İlişkileri sadece doğuramazsın.
Her şeyde olduğu gibi, seyrini tamamlayan her şey biter. Eskinin gitmesine izin
verdiğinde yeninin, yeni bir başlangıcın heyecanın doğuşuna izin verirsin. Bir
ilişkinin bitmesinden sonra nelerin olacağını bilmeme korkusu sana artık hizmet
etmeyen bir kısır döngü içinde hapsolmana neden olur.
Bir’lik bilinci aslında hiçbir şeyin
ölmediği bilincidir. Tanrısallık boyutundan baktığında sonun olmadığını
görürsün. Bir ilişki bitebilir ama biz istediğimiz kadar dans etmeye devam
edebiliriz. Dans etmenin keyfini çıkar ama yüzlerin değişmesine izin
ver.Kimliğini bir başkası ile özdeşleştirme. Onların güzelliklerini paylaşmak
için onlara bağımlı olmak zorun da değilsin. Sevgi ile paylaş bağımlılıkla
değil…
Bir ilişkiye bağımlılık
birkaç boyutta olabilir. Artık bitmesi gereken bir işi zorla yürütmeye çalışmak
biçiminde olabilir. Artık ölmeye yakın hazır olan hasta bir yakınımızı açı
çektiği ve ölmek istediği halde yaşatmaya çalışmak biçiminde olabilir. Ölümcül
hastalığı olan bazı insanların gitmeyi gerçekten istedikleri halde, arkadaşları
ve akrabaları için yaşamaya çalışmaları yaygın bir durumdur. Böyle yaparak
yüreklerini takip etmek yerine başka insanların ihtiyaç ve bağımlılıkların
kendi hayatlarını dikte etmelerine izin vermiş olurlar.
Kendi yüreğini takip etmediğin sürece başkalarına asla
gerçek anlamda yararlı ve yardımcı olamazsın. Sadece kendi bağımdaşlığını ve
onların bağımlılıkların beslenmiş olursun. Bağımdaşlık karşılıklı
bağımlılıktır. Bağımdaşlık statiktir ve birlikte yaratılan korku paterninin
içinde yaşamı sürdürme çabasıdır. Bu durağınlıktan çıkınca neler olabileceğinin
korkusu ile bağımdaşlık ilişkisi sürdürülür.
İşlerin boka sarmasına izin vermek korkularımızla yüzleşmektir.
Bir bakıma korkularımızın hayatımızda ifade bulmasına izin vermektir. Bu durum
ille de acı vermek zorunda değildir. Acı çekmeyi de seçebilirsin. Genellikle
bir kayıp duygusu da yaşanır. Ama gerçekte kaybedilen, seni içine alan
duvarlardır. Eğer bir bakış açısıyla değerlendirirsen deneyimin özgürleştirici
olacaktır.
Özgürleşmek ; tanrısal boyutumuzun
bedenli varlığımızda bilinçli olarak doğuşunu hissetmektedir. Bu özgürleşmek
için de aradığını bulursun. Korumaya çalıştığın duvarların, seni tüm istediğin
şeylerden alıkoyan duvarlar olduğunun bilincine varırsın. Bunun ötesinde,
olmasından korktuğun şeylerin aslında olmasını istediğin şeyler olduğunun
farkındalığını da kazanırsın. Aradığın şey korktukların içinde gizlidir.
Bokumuzun içinde hazinemiz gizlidir. Hazineni bul.
SEN
TANRISIN
Story
WORDS
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder